Siz bakmayın filmin adının “Bana Masal Anlatma” olduğuna, esasında masal gibi bir film var karşınızda.

Masal gibi anlar vardır, gerçek olmayan ama gerçek olması istenen. Bir hayaldir bu kimi zaman, gözlerinizi kapadığınızda yaşamaya başladığınız.

Burak Aksak’ın ilk uzun metraj deneyimini yaşadığı Bana Masal Anlatma da böyle bir film, insanı iki arada bırakan, masalların masumluğu ile gerçeklerin acımasızlığı arasına sıkışmış…

Burak Aksak oyuncularını Leyla ile Mecnun ekibiyle takviye etmiş, oldukça da iyi etmiş, keyfi yüksek, güldüren ve mutlu eden bir film çıkmış ortaya. Masal ile harmanladığı hikaye gerçeklik ile hayal noktasında Leyla ile Mecnun’un izinden gidiyor. Verdiği keyif de hiç de yadsınır değil, özellikle Leyla ile Mecnun için ayrı bir yeri olan Suriçi’nin mekan olarak kullanılmasını bir Mecnun olarak çok sevdim.

Başrollerdeki Fatih Artman ve Hande Doğandemir’e eşlik eden zengin bir kadro var. Özellikle Cengiz Bozkurt ve Erdal Tosun’un filme getirdiği enerji paha biçilemez. Anne rolüyle Devrim Yakut, mahalle arkadaşları Sadi Celil Cengiz ve Ercan Yazgan da varlıklarını hissettiriyor, Burcu Biricik’in zarifliğinden söz etmiyorum bile.

Ayperi’nin masalıyla başlıyan film Rıza’nın gerçekliğiyle kesişince rayına oturuyor ve finale kadar merakla izlettiriyor.

Her zamanki gibi müzikler yine ön planda, yine başrolde! Film Hakkı Bulut’tan İkimiz Bir Fidanız ile açılınca havaya girmemek olanaksız. Filmde ayrıca gündeme, geçmişe ve Leyla ile Mecnun’a dair birçok gönderme bulunuyor, sahne aralarındaki küçük detayları yakalamak oldukça keyifli.

Film Leyla ile Mecnun’a dair birçok gönderme yapıyor ve benzerlik gösteriyor olabilir, ancak filme sadece bu pencereden bakmak bana biraz haksızlık gibi geliyor. Bununla beraber kusursuz bir film de değil, romantik davranıp olduğundan iyi olarak da lansetmemek gerekir.

Film Ayperi’nin masalıyla başlıyor ve nihayete eriyor. Ancak filmin arka planında olanlar bununla sınırlı değil tabii ki. Özlenen mahalle hayatı, birlikteliği, kentsel dönüşüm eleştirileri, sevip kavuşamama… Ne ararsanız var diyelim.

Başroldeki Rıza aşık olduğu kızla konuşmak uğruna türlü yollar dener ama asla istediği fırsatı elde edemez. Taa ki güzel kızımız Burcu Biricik kendisine ‘merhaba’ diyene kadar… Aslında rahatsız edici noktalardan birisi hemen filmin başında meydana geliyor. Bir merhaba ile bayılan Rıza deli gibi sevdiği kızı çok kolay unutmuyor mu? Gerçi nişanlı olmasının hüznünü görüyoruz ama o hikaye bana pek bi’ inandırıcı gelmedi, bilmem siz ne dersiniz.

Rıza’nın Ayperi ile karşılaşması masal ile gerçekliğin kesiştiği noktayı oluşturuyor ve hikayemiz rayına girmeye başlıyor. Klasik mahalle yaşamından kesitler filmin gelişim süresince karşımıza çıkıyor. Mahallenin kentsel dönüşüm adı altında evlerinden olma riski filmin de zirve yaptığı sahneleri oluşturuyor.

Aralarda geçen bir Jilet ve Neriman aşkı var ki filmin en kopuk sahnelerini oluşturuyor. Ne masala, ne mahalleye girmeyen bu sahnelerde hikayenin aslını bile öğrenemiyoruz, bu da asıl hikayede kopmalara yol açıyor bana kalırsa. Jilet ki Rıza’nın küçükken kendine örnek aldığı karakter ne aşk acısında ne de evlerinden olma riski karşısında beklenen performansı göstermiyor. Jiletin de söylediği gibi “Onu bu işe karıştırmayın.”

Diğer yandan Çaycı Nafi ile Kaportacı Cemal Usta filmi sürükleyip götürüyor. Komik sahnelerde değerleri oldukça fazla. Kavga sahneleri gereğinden uzun tutulmuşsa bile ikili sayesinde değerini yitirmiyor. Unutmadsn filmde bir mizansen olarak verilmiş ama Aksaray’da Şahin ile gezen Afrikalılar görürseniz şaşırmayın!

image

“O gemi bir gün gelecek.” “Oğlum çay içiyorsunuz, parasını neden ödemiyorsunuz.” “Gollum ve Oğulları” “Herkes evine dönsün. “Ayakkabı” ve daha birçok gönderme ve ince espri gerçekten tebessüm ettiriyor ve özlem duygusu yaratıyor. Gerçekten Ben de Özledim.

Günümüzde mahalle kültürü ölmek üzere, mahalleyi bırakın aynı apartmanda olup birbirini tanımayan insanlar yaşıyor, birlik ve beraberlik duygusu bitmiş, dayanışma yok. Aydın Boysan bir kitabında arkadaşından şöyle bir alıntı yapıyor;

Beni üzen gelişmelerin biri de, aynı semt insanlarının bile uzaklaşmasıdır. Artık göz aşinası olan yok! Eskiden yolda yürürken erkeklerin yüzüne iyi bakılırdı ki, selam verme edebinde bir ayıp işlenmesin… Sokakta yürüyen hanımlara ise, bakılmazdı bile… Rahatsız olmasınlar diye… Oysa şimdi erkekler birbirinin yüzüne bakmıyorlar da, hanımları iç geçirerek seyreden kerizler sokaklarda.

Filmin sonunda herkesin arkasını dönmesi de bundan işte, saygıdan, nezaketten, mahalle kültüründen. Dolayısıyla sadece bu vurgu bile filmi sevmeme yetiyor. Güzel bir mahalle, dostluk ve dayanışma filmi Bana Masal Anlatma. Nelerin değerini yitirdiğimizi, neleri özlediğimizi anımsatıyor bir yerde.

Kurduğunuz hayaller hüzün olup çarpmasın suratınıza, o yüzden sevin, hem de çok sevin. Masal gibi sevin, öyle böyle sevmeyin, sekiz numaralı formanızı sevdiğiniz kadar sevin, sevin ve bırakmayın.

O yüzden o masalı anlatın ve o gemiyi bekleyin. O gemi bir gün gelecek!

Az daha unutuyordum, filmin sonunda salondan oynayarak çıkmadıysanız bizden değilsiniz!