Anadolu’nun oldukça zengin bir mutfak kültürü, geçmişi ve birikimi var. Doğu’dan Batı’ya her yörenin kendine has bir gizemi ve lezzeti mevcut. Şüphesiz ki Güneydoğu bu konuda oldukça önde. Planlı olmayan bir şekilde Diyarbakır’a gideceğim belli olunca ilk işim yemek bloglarından birkaç tüyo öğrenmeye çalışmak oldu. Çalışmak oldu diyorum çünkü gerçekten Diyarbakır hakkında yazılmış neredeyse hiçbir yazı yok. Mekan önerisi durumu ise daha da kötü durumda.

Hal böyle olunca en azından birkaç kelam etmek için bir nedenim oldu. Her ne kadar hayalci’de gezi/yemek odaklı yazılar yazmayı planladıysam da maalesef üşengeçlikten şu ana dek pek bir şey çıkmamıştı. Diyarbakır ile başlayalım belki tadı damağımızda kalan bu seyahatler yenilerinin ilham kaynağı olur.

Diyarbakır’ın gezilecek yerleri eski şehir etrafına, Suriçi’ne sıralanmış gibi. Tarihi hanlar, eski camiler ve türbeleri yürüyerek rahat bir şekilde gezebilirsiniz. Suriçi civarında bir otelde kalırsanız yürüyerek bütün bu yapıları görebilirsiniz.

imageDiyarbakır’a akşam saatlerinde indiğimiz için yaptığımız ilk iş iyi bir ciğerci/kebapçı aramak oldu. O saatlerde açık yerlerden kale surlarının yakınındaki Dağkapı Ciğercisi’ni tercih ettik. Ayrıca hanların yakınındaki Onur Ocakbaşı da tavsiye edilen yerlerden bir diğeri oldu, hatırlatmakta fayda var.

Et ve ciğer Güneydoğu’ya özgü olarak oldukça acı. Acı sevmeyenler özellikle ciğerde acısızı tercih etmeli. Lezzetlerine ise tabii ki diyecek bir şey yok. Tadı hala damağımızda. Büyükşehirlerde fast-food zincirler hükümdarlığını sürdüre dursun ne yazık ki kebap ve pideler de giderek lezzetsiz ve kalitesizleşiyor, neyseki Anadolu zengin mutfağıyla her an yanımızda!

Anadolu’da olmanın bir farkı da mezelerin ve salatanın lezzeti, bu mevsimde kıpkırmızı ve güzel kokulu domates yemeyeli ne de uzun zaman olmuştu, ayrıca fırınlanmış acılı soğana da bayıldığımı itiraf edeyim, bakır maşrapada gelen ayran da buz gibi olunca, değmeyin bizdeki mutluluğa. Dağ Kapı ciğercisine uğrayacakların aradıkları lezzeti bulacaklarına eminim.

image

image

image

image

Bilmem farkettiniz mi ama hiç ciğer fotoğrafı yok, sebebi ben sevmesem de masaya gelen ciğerlerin ekip tarafından durun yahu bir fotoğraf çekeyim demeye kalmadan yenilmesi!

Sabah kahvaltısı için Hasan Paşa Hanı’nda birçok alternatif mevcut. Doğu’nun serpme kahvaltısı için içerdeki kahvaltıcılardan birini tercih edebilirsiniz, serpme kahvaltı bana Anadolu insanının cömertliğini anımsatıyor, sadece mutlu olmak için yenilebilecek daha güzel bir şey bilmiyorum. Ne yazık ki öğleden sonra ayrılacağımız için geniş bir kahvaltı yapacak vaktimiz yoktu, dolayısıyla otelde yaptığımız kahvaltı sonrası Hasan Paşa Hanı’nı gezmekten başka bir şey yapamadık. İçimizde kaldı mı, kaldı ama artık bir kez daha Diyarbakır’a gelmek için bir sebebimiz var.

Süre sıkıntımız olduğu için Sülüklü Han’da Menengiç Kahvesi’ni ve Sıtkı Usta’yı kahvaltıya tercih ettik, iyi de yaptık diyebilirim.

Sülüklü Han, Hasan Paşa Hanı’na sadece birkaç dakika uzaklıkta, metal atölyelerinin içinde küçük bir yer. Eskiden handa sülük çıkarılır ve tedavi için kullanılırmış, hanın ismi buradan geliyor.

Menengiç Kahvesi, Anadolu’da yetişen Menengiç Ağacı’nın meyvelerinin kurultulmasıyla elde ediliyor. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaygın olarak içiliyor. Yapımı Türk Kahvesi ile benzer olsa da Menengiç Kahvesi süt kullanılarak da yapılabiliyor. Daha önce Şanlıurfa’da Menengiç Kahvesi içtiğim için ortaya çıkacak lezzet için hazırlıklıydım!

image

Sülüklü Han’da yapılan kahve, fincanın içinde pişirilerek yapılıyor, dolayısıyla siparişinizin gelmesi biraz uzun sürebilir. Lezzetine gelince, kahve severlerin bayılacağını düşünüyorum, ancak şahsi fikrim Şanlıurfa’da içtiğim kahvenin daha lezzetli olduğu yönünde. Pişiminin fincanın içinde yapılması tadını biraz bozmuş gibi. Telvesi iyice kararmış, Urfa’da içtiğim kahvenin telvesi daha açık renkteydi, her şeye rağmen farklı lezzetler denemeyi sevenler için iyi bir alternatif. Handa ayrıca Mardin yöresine ait Süryani Şarapları’nın da servis edildiğini hatırlatalım.

imageSülüklü Han’ın hemen birkaç yüz metre ilerisinde yer alan beş yüz yıllık Şeyh Matar ya da Şeyh Mutahhar Camii ve türünün tek örneği Dört Ayaklı Minare’si Diyarbakır’ın  simgelerinden ve görülmesi gereken yapılarından biri.

Akkoyunlu döneminde inşa edilen caminin minaresindeki dört ayağın şehrin dört tarihi kapısını (Mardinkapı, Urfakapı, Dağkapı, Saraykapı) temsil ettiği söyleniyor. Ayrıca minarenin ayaklarının altından 7 kez geçenlerin dileklerinin kabul olduğuna dair hoş bir söylenti var.

Dört Ayaklı Minare’den sonra rotamızı Sıtkı Usta’nın meşhur kadayıflarına doğru çeviriyoruz, geldiğimiz yoldan geri dönüyor ve kale surlarının dışına çıkıyoruz.

Sıtkı Usta 50 yıl önce Mardinkapı’da küçük bir dükkanda başladığı serüvenine bugün Diyarbakır’ın farklı semtlerinde 4 şube ile devam ediyor, gönül Mardinkapı’daki o küçük dükkanı arıyor ama ne yazık ki yıllar içinde oradan taşınmışlar.

Sıtkı Usta’nın hikayesine göre kadayıf tatlısı ceviz ile yapılırken kendisi ilk defa 40 yıl önce kadayıfa fıstık koymayı denemiş ve fıstıklı kadayıf bu şekilde doğmuş! Böylelikle kadayıf denince Türkiye’de akla gelen isimlerden ilki Sıtkı Usta olmuş.

Önceleri yalnızca kadayıf üretimi yapılırken sonraki yıllarda menüye künefe de girmiş. Fıstıklı, cevizli, kaymaklı ve peynirli kadayıf bulabileceğiniz Sıtkı Usta’da damak tadınıza göre seçim yapmak size kalıyor. Kadayıflar düz ve burma şeklinde servis ediliyor, benim tercihim ise tabii ki fıstıklılardan yana oldu!

image

image

Türkiye’nin değişik yörelerinde yüze yakın tatlıcıda tatlı yemiş olabilirim. Bunların içinde lüks restoran konseptinde servis yapanı da vardı, sanayi içinde birkaç masaya sahip küçük tatlıcılar da. Gaziantep mi? Lütfen o konuyu açmayın, Antep içimde yaradır! Gerçi Urfa’da yediğim Billuriye’den sonra hayat oldukça boş gözükmeye başladı ama konuyu dağıtmayalım. Bu kadar tatlıcı içinde aşağıda paylaştığım manzarayla daha önce hiç karşılaşmadım. Peki bu manzara neydi?

image

Evet gördüğünüz üzere, 1 kavanoz ceviz, 1 kavanoz fıstık! Bu görüntüyü ayakta alkışlamaktan başka yapabileceğim bir şey yok doğrusu!

Biraz hızlı bir gezi oldu ama her yeri görelim diye bir kaygımız olmadığı için keyifli de geçti. Dolayısıyla hem keyifli hem de lezzetli bir gün geçirdik. Beklentilerimizin karşılanması bir kenara sonraki Diyarbakır gezisi için beklentilerimiz yükseldi, hele Sıtkı Usta’nın Yeşil Künefe’si yok mu? Merakla tekrar karşılacağımız günü bekliyorum!