Abimin mahalleden arkadaşımız Murat’tan aldığı Hobbit’in Mitos Yayıncılığa ait ilk baskısını okumamın üzerinden tam 19 yıl geçmiş. O zamanlar bir çocuğun bakışıyla büyülü bir dünyaya adım attığımı bilmiyordum. Bunu 90’ların sonunda yaz tatilinde 1 hafta odaya kapanarak okunan Yüzüklerin Efendisi izledi. Sonraları Silmarillion, Güç Yüzükleri ve dahası…

Aynı yıllarda küçük bir odada Peter Jackson, Elijah Wood ve Sean Astin’i karşısına almış Yüzüklerin Efendisi projesini anlatıyordu. Peter Jackson artık zamanın geldiğini müjdeliyordu. Bugün 2015’in ilk günlerinde ise Orta Dünya’ya veda vaktimiz geldi. Yaklaşık 20 yıllık bir serüveni yolcu ediyoruz, şüphesiz ki bu tarihe tanıklık etmek paha biçilemez bir duygu.

Hobbit’in son filmi öncesi düşüncelerimi şurada yazmıştım. Dolayısıyla uzun uzadıya geçmişten söz edip hüzünlenmek istemiyorum.

Nereden başlasam bilemiyorum. Haddim olmayan şeyler söyleyeceğim diye korkuyorum. Beklentiler ve gerçekler temalı bir yazı bile ortaya çıkabilir, öyle “tuhaf” duygular hissettiren bir film oldu Beş Ordunun Savaşı. Neyse bir başlayalım sonu gelir elbet.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyip kolaya kaçayım hemen; “sevdiğim ama beğenmediğim bir film çıkmış ortaya.” Sanırım en iyi özetleyen cümle bu, evet. Hemen izah edeyim. Söz konusu Orta Dünya olunca benim açımdan böyle bir sonuç çıkıyor. Orta Dünya’ya geri dönüş başlı başına paha biçilemez bir mutluluk kaynağı. Gandalf’ı, Galadriel’i tekrar görmek, gerçekten etkileyiciydi. Eski heyecanı tekrar yaşamak inanılmaz, tıpkı uzun süre ayrı kalınan bir dostla ilk kucaklaşma anı gibi. Diğer yandan eksiklikler ve değişiklikler bu işin tadını kaçırdı biraz. Sonuçta son film, insan kusursuz bir şölen bekliyor, ama ortaya karman çorman bir film çıkmış. Her şeye rağmen ikinci film kadar “kötü” demeye dilim varmıyor ama olmamış işte, ilk filmden kötü, ikinci filmden iyi, aralarda bir yerde bocalayan bir film var karşımızda

HBT3-066511r

Film süreç boyunca o kadar değişikliğe uğradı ki artık bu dağınıklığı buna yoruyorum. İlk filmin fragmanında gösterilen sahneler ikinci filmin genişletilmiş versiyonunda çıktı yahu, bu kadarı da fazla değil mi sevgili Peter Jackson? İlk olarak iki film olarak planlanmışken üçlemeye döndürüldü derken son filmin vizyonuna 6 aydan kısa bir süre kalmışken filmin adı da değişti, filmin adı değişti de hakkını verebildi mi? Emin değilim.

Kitapta üzerinde özenle durulmuş film için çok güzel nüanslar var, neden bunları inatla görmezden geldiniz? Cücelerin kuzgunları iletişim için kullandığı bilgisi elimizdeyken o haber Bard’a neden uçurulmadı ki? Es geçilmesine en üzüldüğüm sahne açıkça bu oldu. İkinci film sonrası bunu bekliyordum, hayal kırıklığına uğradım.

THE HOBBIT: THE DESOLATION OF SMAUG

Dol Guldur sahneleri tek kelimeyle harika, sanırım filmin en vurucu ve etkileyici sahneleriydi. Ah Leydim, biliyorum bilgeliğinizin ihtiyacı yok, ama en azından şöyle bir kılıç kuşanmış halinizi görseydik ve gözümüz açık gitmeseydi ne olurdu sanki.

THE HOBBIT: THE DESOLATION OF SMAUG

Nereden baksam elimde kalıyor yahu, filmin adı Beş Ordunun Savaşı değil mi? Neden olayı 1 vs 1’e çevirdin ki sevgili Peter Jackson? Hele ki “D’abakkur” çıkışıyla göz yaşlarımız süzülmeye başlamışken bırakınız savaşsınlar, bırakınız dövüşsünler…

Rohan’ın Gondor’a yardıma gelmesi, Theoden’in yaptığı konuşma sinema tarihinin en görkemli savaş sahnelerinden biridir. Bana kalırsa aynı zamanda en hüzünlüsü de… Peki buna yol açan nedir? Gerçek kişilerin sahnelerde rol alması olabilir mi? Şu sahneyi izler misiniz lütfen.

Ön planda Bernard Hill’in olağanüstü oyunculuğu, arka planda Howard Shore’un inanılmaz müziği, hüzünlü ve destansı. Bugün bile tekrar izlediğimde tüylerimi diken diken ediyor, gözlerim buğulanıyor.

Rohirrim!
Ride!
Ride Now!
Ride for Ruin!
DEATH!

Elimizde böyle bir savaş sahnesi varken, aynı şeyi neden Beş Ordunun Savaşı’nda göremiyoruz. Gerek Elf orduları gerekse de Cücelerin neredeyse hepsi görsel efektler kullanarak oluşturulmuş. Söylemeye utanıyorum ama neredeyse animasyonlaştırılmış.

Thorin’e gelecek olursak, Richard Armitage gerçekten çok iyi iş çıkarmış, özellikle de aklını yitirdiği sahnelerde. İçinde yaşadığını birebir hissettik. Ancak nedense Thorin ve Fili ile Kili’nin düşüşü de farklılaştırılmış. En moralimi bozan sahneler de bunlar oldu. Kitapta efsanevi bir betimleme vardı. Hadi bunu unutalım ama peki ya Beorn’a ne demeli? Savaşın akışını değiştiren o değil miydi? Filmde neden sadece birkaç saniye görüyoruz?

THE HOBBIT: THE BATTLE OF FIVE ARMIES

…Ama kartalların desteğine rağmen düşmanın sayısı oldukça fazlaydı. Tam o son anda Kocaoğlan ortaya çıkmıştı – kimse nereden ve nasıl geldiğini bilmiyordu. Yalnızdı ve ayı suretindeydi; öfkesi yüzünden neredeyse devasa bir büyüklüğe erişmişti.

Sesi davullar gibi gürlüyordu; kurtları ve goblinleri saman parçaları ve tüy gibi yolundan fırlattı. En arka saflarına ulaşarak gökgürülmesine benzer bir patlama gibi çemberlerini kırdı. Cüceler alçak bir tepenin üzerinde efendilerini çevrelemiş duruyorlardı. Kocaoğlan eğilip mızraklarla delik deşik bir halde yere yığılmış olan Thorin’i kaldırıp kargaşanın ortasından çıkarttı.

Sonra hızla döndü; öfkesi ikiye katlanmıştı. Böylece ona karşı koyabilecek hiçbir şey kalmadı, üstelik hiçbir silah ona işlemiyor gibiydi. Muhafızı alıp bir yana fırlattı ve Bolg’u altına alıp eziverdi…

…Fili ve Kili, annelerinin en büyük kardeşi Thorin’i, kalkanlarıyla ve bedenleriyle siper olup korumaya çalışırken ölmüştü…

Kitapta yer aldığı üzere Thorin’in düşüşü meydanda son ana kadar savaşarak olur, kitapta paramparça olmuş kalkanı, bedenleriyle onu korumaya çalışan Fili ve Kili’den söz eder. Ama filmde bunların hiçbirini göremiyoruz. Filmin teması savaş iken bu kadar az savaş sahnesi görmeye dayanamıyorum.

Bunların çoğunu kabul edilebilir kaygılarla açıklanabilir belki. Mesela Tauriel eklemesi beni hiç rahatsız etmedi, aksine filme bir ivme kazandırdı. Yaşasın halkların aşkları! Ama finale gelirsek, hiçbir izahı olamaz. Sen Kralın Dönüşü’nü taç töreni olmadan düşünebilir misin? İşte bu yapılanın hiçbir farkı yok. Burada iyimser olamayacağım, filmi çat diye bitirmişler.

Fili ve Kili’nin bedenlerini bile göremiyoruz, bırakın gömülmelerini. Keza Throin’in de. Dağın kalbine Arkenstone ve Orcrist ile beraber gömülecek, bizzat Bard ve Thranduil tarafından onurlandırılarak. Dahası Dain? Taç giymesi, Erebor, Gölkent’te olanlar, hiçbir şey yok resmen, bunu kabul etmek mümkün değil.

Bakın bu sahnelerin çoğu genişletilmiş versiyonda yer alacaktır. Ancak sinema versiyonunun böyle eksik bırakılması filmin kalitesini oldukça düşürmüş. Kısa notlar ve genişletilmiş versiyon ile bitirmeye çalışacağım.

Ne Bombur’un ne de Dale’deki okçunun öttürdüğü anma boruları gerçekten üflüyor hissi dahi yaratmadı. Aklıma Gimli’nin Helms Deep’i inletmesi geldi de birden…

Alfrid nedir öyle? Bu ne kepazelik?

Hayır bari filmi kitaptaki gibi bitirseydiniz ki, Galdalf bir gün yanında Balin ile Bilbo’yu ziyaret etse fena mı olurdu?

Mutsuzum ama genişletilmiş versiyon ile de birkaç şey söyleyeyim.

Yine klasik olarak fragmanda görülen ama filmde olmayan sahneler vardı. Gandalf’ın kule konuşması ve Radagast’ın buz üstünde kaydığı sahne bunlara örnek verilebilir. Film akışı içinde ekstra bir etki getirmiyor gibi.

Dol Guldur sahnelerine kesinlikle ekler koyulacaktır. “Leave Sauron to Me” diyen Saruman’ın karanlık tarafa geçişini izleyebiliriz. Umarım da görürüz, çünkü filmin en can alıcı sahnelerini oluşturuyor. Galadriel Sauron’a saldırırken arkada Saruman’ın bakışlarını izlerseniz içindeki Boromor’i görebilirsiniz. Muhtemelen geleceği hakkında bir şeyler gördü ve dönüşü bu yüzden olacak.

Tauriel Thranduil’in önünü keserek “Bu kez kaçamayacaksın” dediğine göre Gundabad sahnelerinde eski savaşa dair bir flashback izleyeceğiz ve Thranduil’in eşini ölüme terkettiği gerçeğiyle karşılaşacağız. Eski savaşlar süperdir, merakla bekliyorum. Bu arada Lee Pace’in harika bir performans ortaya koyduğundan bahsetmiş miydim? Kralın haşmetini, içindeki tutkuyu gözlerinden saçılan ateşi görüyoruz. Harikaydı gerçekten. Bu arada fark ettiyseniz Orlando Bloom hakkında hiçbir şey söylemedim, zira kendisinden çok animasyon bir karakter yaratılmış sanırım, bu kadarı da fazla geldi gerçekten.

Yukarıda bahsettiğim gömülme sahneleri, taç töreni, vedaların hepsi olacaktır. Olmazsa açıkça ifade edeyim; ağır küfür ederim. Ayrıca Strider denildiğine göre birkaç sahnede Viggo’yu görmek sürpriz olmayacak.

Ayrıca Yüzüklerin Efendisi’ne bağlanacağı söylenmişti. O zaman Barad-Dur, Mordor, Gundabad gibi sahneler görmek istiyorum ben. Hatta Gollum’un yakalanması ve sorgusu bile olabilir yani, dahası Osgiliath’a saldırılar, Doğu’nun kararması, Minas Trith görüntülerini de eklersek harika olur, hadi itiraf edelim.

Ve tabii ki Bilbo > Frodo

Az daha bitiriyordum. Unutmadan, Strider’ı “Uzunadım” diye çeviren çevirmen arkadaş, sana laflar hazırladım ama buradan söylemiyorum. Sadece merak ediyorum, akşam eve gidip rahat uyuyabildin mi, ne yaptın?

Şimdi her şeye rağmen diye başlamak istemiyorum ama ortada bir gerçek var ki artık Orta Dünya’ya veda ediyoruz. Ciddi ciddi yeni bir film istesek de şöyle bir gerçek var. Bilindiği üzere Hobbit’in ve Yüzüklerin Efendisi’nin film hakları çok komik rakamlara geçmişte bizzat J.R.R. Tolkien tarafından satılmıştı. Ancak yeni bir film için Tolkien Estate ile anlaşmak gerekiyor. Bununla beraber evlat Tolkien filmlere pek de sıcak bakmıyor. O yüzden bu film gerçekten beyaz perdede izlediğimiz son film olabilir. O yüzden kötü ayrılmak da istemiyorum, ortada hayal kırıklığı yaratan bir film de olsa.

Bir de iyi yanından bakalım, Yüzüklerin Efendisi ile beraber 6 filmlik inanılmaz bir serimiz oldu, genişletilmiş versiyonları edindikten sonra bir Orta Dünya maratonu yaparsak 24 saat uyumadan tüm seriyi bitirebiliriz. Bu da harika bir şey! Bakalım son filmin genişletilmiş versiyonu yaşadığımız hayal kırıklığını bir nebze olsa hafifletebilecek mi. Genişletilmiş versiyon ile beraber yıllardır hayalini kurduğumuz 6 filmi içeren seti bir koleksiyoncu olarak merakla beklediğimi de bitirmeden iliştireyim.

Teşekkürler Peter Jackson, teşekkürler Yeni Zelanda, teşekkürler bütün oyuncular, bütün çalışanlar… Bu projede olmanız kadar harika bir şey olamaz. Hepinizi çok seviyorum!

145649

Son olarak tabii ki böyle bir dünyayı bize armağan eden ustaya minnet borçluyuz. Saygıyla önünde eğiliyoruz John Ronald Reuel Tolkien. Seni okumak, yarattığın dünyayı ucundan, köşesinden yakalayabilmek daima bir ayrıcalık olarak kalacak, yattığın yerde huzurlu ol…

j-r-r-tolkien-in-his-study-with-a-map-of-middle-earth

Işıkla kalın!