Bir koşuşturmacadır ki sormayın, insanlar ne yaptığının ya farkında değil, ya da herkes çıldırmış durumda. Kendimi ayırdığım filan yok. Ben de birinci sıradan olmak üzere dahilim belli ki bu gruba. Büyükşehir denilen kara kutular insanları içine hapsederken diğer yandan doğayı ve yeşili dışlıyor. Koşuşturmaca ile geçen günlerde insanlar yeteri kadar dinlenme ve kendini dinleme fırsatı bulamıyor.

Geçen gün Maçka Parkı’ndan Dolmabahçe’ye doğru yürürken aklımdan neler geçmedi ki. Neyi özlediğimi, neyin eksik olduğunu hatırladım sanki. Hep ertelenen mi yoksa hiç ulaşılamayan mı bilmiyorum. En son ne zaman diye başlayan cümleleri sevmiyorum, bir şeyleri ertelemeyi, bir şeylere ulaşamamanın bahanesi olarak anlaşılıyor. Halbuki çaresi o kadar kolay ki. Sadece dışarı çıkmak.

Park diyordum, çimler, ağaçlar içinde. Çimlere basmayınız yazısı olmayan, cumartesi sabahının güzelliğiyle parıldıyor. İnsanlar, aileler, sevgililer, çocuklar, herkes orada neredeyse. Gölgeyi bulan piknik bezini sermiş, kimisi kahvaltı yaparken kimisi de huzurun tadını çıkarıyor.

İnanın kıskanmamak mümkün değil. 21. yüzyıl insanının sorunu bu bence. O kadar soyut yaşıyoruz ki, o kadar gereksiz stresle yüklüyoruz ki bünyemizi, sonra yaşamaya ne kalırsa o işte. O kadar.

Sıradan bir gün düşleyin: sabah erken kalktığınızı, bir parkta piknik yaptığınızı, günlük streslerden ve tüm elektronik aletlerden uzakta olduğunuzu, sadece mutlu olmak için tüm gününüzü sevdiklerinizle beraber geçirdiğinizi. Anlatmak istediğim tamamen kendinize ayrılmış bir gün; sıradan, özelliği olmayan sade bir gün aslında. Şehrin kötülüklerinden uzakta, sevdiklerinizle beraber, bir anlığına olsa bile her şeyden uzakta, mutlu.

Oradaki insanları görünce,

Sanırım özlüyorum ben, özlemek dedim de, nasıl da yarım bırakılmış bir hikaye o öyle.

Sıradan bir günü evet, en son ne zaman çimlerde çıplak ayak yürüdüm. Bir ağacın gövdesine yaslandım ve gökyüzüne baktım. Gerçekten ne zaman. Sırt üstü yatıp gökyüzündeki bulutlardan şekil yapmayı özledim.

Benim tek bir hayalim var, o da sıradan bir gün geçirebilmek. Stressiz bir sabahta sevdiğim insan ile ya da birkaç iyi dostla beraber, cep telefonlarını ve tüm saçma elektronik aletleri geride bırakarak. –ve bisiklet olsun içinde, lütfen. Artık bunu dile getirmeye bile utanıyorum. Evet bisikletler, sizi çok seviyorum.– Yarın iş mi var kaygısı gütmeden, sıradan mutlu bir gün, belki bir kır kahvaltısı ya da  deniz kenarı. Sıcacık simitler, çeşit çeşit peynirler ve taze sebzelerle.

Sabahından akşamına kadar. Gün boyu gülmekten, birbirinizi ne kadar sevdiğinizi söylemekten sıkılmadan, mutlu olarak. Her türlü şaklabanlığın bile sevecen kabul edildiği. Saçma sapan sırıtarak.

Saçmalığa bak, ne kadar güzel olmaz mı?

Evet, benim tek bir hayalim var. Sadece sıradan bir gün.

-eskisitedenbirnottubu,buradaolmasıgereken,çokazcıkdüzeltildiöylecebırakıldı.-